Revak; çoğunlukla bir yapının dış cephesi veya avlusunun etrafında yer alan, yarı açık ve uzunlamasına bir mekân oluşturan kemerli yapılara verilen addır. Ahşap veya kâgir malzeme ile inşa edilen revakların üzeri düz döşeme, tonoz veya kubbe ile örtülü olabilir.
Yapı elemanları;
- Düşey taşıyıcı elemanlar,
- Kemerler,
- Örtü kısmı,
- Revakları birbirine bağlayan duvarlar olarak sıralanabilir.
Revakların kemerli yapıda olması sayesinde görsel bakımdan etkileyici mimari yapılar elde edilebilir. Kemerli yarı açık cepheye sahip olmasından ötürü hareketli bir akış vardır. Ayrıca ışık-gölge durumuna göre oldukça etkileyici cepheler yapılabilir.
Revak Yapımının Nedenleri ve Kullanım Amacı
Kullanım amacı; güneşten korunma, gölgelik alan meydana getirme ve yağmurdan korunma içindir. Özellikle sıcak iklime sahip ülkelerde ortaya çıkması, revakların daha çok güneşin sıcaklığından korunma amaçlı yapıldığını göstermektedir.
Tarihi ve Kullanımı
Eski çağlardan bu yana sıcak iklimlerin mimari yapısı olarak revaklar yapılmıştır. Yapılan arkeolojik kazı çalışmalarında Mezopotamya’dan Hitit kültür çevresine uzanan bölgelerde görülen ve “hilani” olarak adlandırılan yapılara rastlanmıştır.
Hilani bir yanı açık diğer üç yönü duvarla örülü sütunlar ile taşınan üstü örtülü yapılardır. Bu yapı sistemi daha sonra Megaronlar ve Grekler için tapınaklarının giriş kısmını yapmak için örnek olmuştur. Bağdat ve o bölgedeki diğer şehirlerde “tarma” adı verilen revak ile ilişkili yapılar kullanılmıştır. Evlerin avlularında direkler ile taşınan ve üzeri örtülen yapılar yapılmıştır.
Eski Mısır tapınaklarında avlu etraflarında kullanılması üç bin yıllık bir geleneğe dayanmaktadır. Sıcak bir iklimi olan bu bölgede gölgelik oluşturma amacı ile inşa edilmiştir. Ayrıca kemerli yapıda olması ve ışık-gölge farklılıkları hareketli ve etkileyici bir cephe elde edilmesini sağlıyordu.
Yunanistan ve çevresindeki bölgelerde yapımı çok daha sonradan ortaya çıkmıştır. Eski Grek agoralarının çevresinde yer alan stoalar serin ve gölgelik oluşturan yapılardı. Pazar alanında alışveriş yapanlar veya yalnızca gezme amaçlı gelenler tarafından kullanılırdı. Bu revaklar altında Stoacılar felsefe tartışmaları yapardı.
Roma ve Bizans’da yapılmış olan direkli kaldırımlar sayesinde hayvan ve araba trafiğine karşı yayalar güvenle yürüyerek alışveriş yapabiliyordu. Sahilde yapılan yapıların bir ksımının kayıkhane olarak kullanıldığı da düşünülmektedir.
Osmanlı döneminde İstanbul’da Vezneciler’den Şehzade Camii’ne kadar olan kısım önemli eğlence merkezlerinden birisiydi. Direklerarası olarak adlandırılan bu alanda caddelerde sütunlu kaldırımlar bulunmaktaydı. Sıra halindeki dükkânların önünde birbirine kemerler ile bağlanmış mermer sütunlar bulunmaktaydı. Bu yapılar daha sonradan yol genişletme çalışmalarında yıkılmıştır.
Ortaçağ mimarları revakın iç ve dış mimari de kullanımını çeşitlendirdiler. Dükkan önlerinde gölgelik amaçlı yapılan revaklar, medrese ve cami gibi yapılarda ise avluların geniş orta açıklıklarını çepeçevre kuşatacak şekilde yapılmıştır. Bazı yapılarda ikinci katın da yapımının uygulandığı görülmüştür.
Tunus Kayrevan’da Sîdî Ukbe Camii IX. Yüzyılda yapılan erken tarihli anıtsal özelliği taşımaktadır. Kapalı mekana giriş cephesinden bağlanan büyük revaklı avlu geniş bir alan için gölgelik sağlar. Örme taş ayaklarla destekli kemerler ışık-gölge değişimine göre cephenin mimarisine katkı sağlamaktadır.
972 tarihinde ilk yapımının üzerine Memlükler tarafından yapılan ilavelerle Kahire Ezher Camii günümüze kadar ulaşmıştır. Kahire Ezher Camii revakları dikdörtgen bir plana göre yapılmıştır.
Kemerleri destekleyen narin sütunlar üçlü gruplar halinde girişi vurgulamaktadır. Yapının çatı kısmı oldukça yüksektir ve çatı ile kemerler arasındaki geniş yüzeyler niş ve madalyonlar ile süslenmiştir.
Türk mimarları XIII. Yüzyılda Anadolu revak uygulamasına başlamıştır. Açık avlu medrese uygulaması ile başlayan bu gelenek Osmanlı tarafından devam ettirilir. 1447 tarihinde Edirne Üç Şerefeli Camii ortasında şadırvanı olan revak uygulaması ile dikkat çekicidir.
1472’de Fatih Sultan Mehmet döneminde yapılan Çinili Köşk’ün cephesi tamamen çift katlı revakla tasarlanmıştır.
Orta kısımda zengin çinili eyvanı vurgulamak için kemer ve ayak açıklıkları genişletilmiştir. İnce ve zarif destekler ayrıntılı taş işçiliği ile tesirini tamamen artırmaktadır. İki katlı olarak yapılan ve tüm cepheyi kapsayan mimari yapı dönemin benzeri olmayan bir örneğini sunmaktadır.
Mimar Sinan bu uygulamayı abidevi eserlerinin cephe tasarımlarında en tesirli unsurlardan biri olarak kabul etmiştir. 1548 tarihinde Şehzade Camii’nde tek kat olarak inşa edilen bu yapılar 1557 yılında Süleymaniye Camii’nde yepyeni bir tasarım anlayışıyla ele alınır.
Yan cephelerin ana düşey unsurları olan ağır kütleli payanda kulelerini ortada enlemesine dengelemek üzere dışa çıkıntı yapan bir çatı ve kemer sıralarıyla dış avluya açılan çift katlı revak sistemi cephenin en etkili unsurlarından biri olarak dikkati çeker.
Ülkemizde camii, türbe ve son cemaat yeri olarak pek çok yerde yapılan uygulamaları görmek mümkündür. Estetik olarak yapının mimarisine katkısı olmaktadır. Ayrıca cemaatin kalabalık olduğu ve cami dışına taştığı durumlarda insanları güneş ve yağmurdan korumaktadır.
Bu içeriğimizin ardından ayrıntılı olarak ele aldığımız “hımış ev” ile ilgili makalemizi de okumanızı tavsiye ederiz.
Bu Yazıyı Paylaş!